Bir seçim daha yaşadık. Biraz tahsilli olan kesim ve biraz da iyi para kazanıp standartların altında yaşamayanlar; hayal kırıklıklarını, nefret söylemlerine dönüştüren ifadelerle belirtmekten kaçınmadılar.
Sosyal medyada Aziz Nesin çok anıldı.Kitaplarındaki bilgiler yerine söylediği “Türklerin yüzde 60’ı aptaldır” lafı ile duruma ayna olması beklendi. Hatta bununla da yetinilmeyip Aziz Nesin’in “Evladım, yüzde 92 diyecektim dilim varmadı” dediği iddia edildi.
Bir çok kelamda, bu ülkede artık yaşanılamayacağı Uruguay ve Macaristan öykünmeleri ile dile getirildi.
Kömür ve makarna yine bir araya getirilerek, beyinlerin anatomisi yeniden izah edildi.
İhtiyaçlar hiyerarşisi teorisyeni Maslow’un tespitleri, günümüze uyarlanarak; ifade özgürlüğü ve adalet beklentisinin her zaman aç kalmaktan sonra geleceği de söylendi. Böylece özgürlükçü sosyal yaşam çabalarınının nafile bir eylemden öteye geçemeyeceği anlatılmak istendi.
Sınıf farklarından doğan kıskançlıklara değinenler olaya yaklaşımları ile sosyolojik boyutu denedi. Beyaz Türklerin mağlubiyeti için camkırıkları şehir rehberindeki bir yorum oldukça dikkat çekiciydi.. “Ve hayatının hiçbir döneminde sizin kadar zengin, kültürlü, bilgili ve özgür olamamış ve zaten hayatının her döneminde hor görülmüş olan bu insanların her zaman gıptayla baktıkları Beyaz Türkler’e karşı galibiyet kazanabildikleri tek alan seçimlerdir.Evet, hayatlarında belki bir iyileşme olmamaktadır ama en azından bir alanda kendilerini kazanmış hissedebilmekte ve kendilerinin hiçbir zaman sahip olamadığı özgürlüğe artık Beyaz Türkler’in de sahip olamayacak olması onları içten içe çok mutlu etmektedir.”
Bir başka sözlük yazarı da cinoola28 nicki ile halk profilinden bihaber olmayı ekşi sözlükte şöyle aktardı... “Yıllardır bu halkın dini duygularının, yoksunluklarının üzerinden prim yapanları eleştirirseniz buna hak veririm. Zaten yapılması gereken doğru şey de tam olarak bu. Halkı suçlamak ise tamamen anlamsızdır. Bir örnekle açıklayacak olursak Chp'ye mezhep üzerinden saldıran bir parti başkanını eleştirebilirsiniz (Erdoğan "biliyorsunuz Kılıçdaroğlu alevi" demişti) ama bu mezhep saldırısına bakarak Chp'ye oy vermeyen bir halkı suçlayamazsınız çünkü bu ülkede sünni halk yıllarca alevileri kendisinden çok farklı görmüş ve dininin bozulmasına neden olan bir tehdit olarak algılamıştır. Böyle olunca da başbakanın sözlerini dikkate alıp alevi birisi tarafından yönetilmeye sıcak bakmamış ve oy vermeye çekinmiştir. Doğru bir değerlendirme yapacak olursak bir ülke Başbakanına yakışan davranış, alevilerle sünni vatandaşları birleştirici rol takınmak olmalıdır. Başbakansa bunu yapmak yerine oy kaygısıyla ayrılıkçı ifadeler kullanmıştır. Yani halkın damarına girmiş ve amacına ulaşmıştır. Sonuç olarak 4-5 yılda bir oy kullanan ve tarihsel süreç içerisindeki toplumsal yapısına bakıldığında eleştiri kültürü olmayan, elindekiyle yetinmeye alışmış, dini duygularını her şeyin önünde tutan bir halka onların anladığı şekliyle yaklaşmak yerine onlara aşağılayıcı bir tavırla yaklaşmak, onları eleştirmek Türkiye'den bihaber olmaktır.”
Sosyal medyadaki; trollere, tahsillilere, öfke kusanlara ya da ‘gördünüz mü’cülere ta 1943 yılından bir Abraham Maslow teorisi vermek işe yarar mı bilmem ama ihtiyaçlar kategorisi hala bir çok sorunun cevabını veriyor.
Birey, bir kategorideki ihtiyaçları tam olarak gideremeden bir üst düzeydeki ihtiyaç kategorisine, dolayısıyla kişilik gelişme düzeyine geçemez.
1. Fizyolojik gereksinimler (nefes, besin, su, cinsellik, uyku, denge, boşaltım)
2. Güvenlik gereksinimi (vücut, iş, kaynak, etik, aile, sağlık, mülkiyet güvenliği)
3. Ait olma, sevgi, sevecenlik gereksinimi (arkadaşlık, aile, cinsel yakınlık)
4. Saygınlık gereksinimi (kendine saygı, güven, başarı, diğerlerinin saygısı, başkalarına saygı)
5. Kendini gerçekleştirme gereksinimi (erdem, yaratıcılık, doğallık, problem çözme, önyargısız olma, gerçeklerin kabulü)
Kendini 4. ya da 5. kısımda hissedip sosyal medyadan seslenenlere, 1. düzeyi toplumsal olarak geçip geçmediğimizi değerlendirmelerini ısrarla öneririm.