• BIST: 70.244 %2,44
  • Dolar: 3,0076 %-0,18
  • Euro: 3,2546 %-0,74
  • Altın: 106,23 %-0,40
07-08-2015
Muhammed Yusuf YAŞAR

Muhammed Yusuf YAŞAR

İdarede Hz. Şîs Modeli-1
myy@amirhaber.com.tr

Değerli okuyucularım!

Sizlerle olan birlikteliğimize kısmî bir aradan sonra devam etmenin mutluluğunu yaşıyorum.

Bu makalemizde, gönderiliş sırasına göre ikinci Peygamberimiz olan Hz. Şîs (Şît) (as)’ın hayatından kazanabileceğimiz; hayatı, dünyayı ve belki dolaylı olarak âhiret hayatını îmar etmeye yönelik prensipleri incelemeye çalışacağız.

Birkaç teknik tespitle başlayalım:

Birincisi, Hz. Şîs (as)’ın, farklı dillerdeki isimleri ve ismindeki Arapça zabtından kaynaklı farklılığı (Şît veya Şîs) çok detaylandırmadan[1]Şîs (as) demeyi tercih edeceğim.

İkincisi, Şis (as), Kur’ân-ı Kerîm’de kendisine verilen sayfalar ile anılmış olup[2]; ismen zikredilmemektedir. Bunun birçok hikmetinden bahsedilebilir. Özellikle de ilk etapta Hz. Âdem (as)’ın hayat hikâyesinin insanlık namına daha ziyade önem arz etmesi akla gelmektedir.

Hadîs-i Şerîflerde ve tarih kaynaklarında ise daha ziyade biyografik açıdan[3], babası Hz. Âdem (as)’a benzerliği, Peygamberliği ve faziletleri[4], vefatı ve vefatından sonra vuku bulan hadiseler açısından anlatılmıştır[5].

Üçüncüsü, Şîs (as)’ın idareci kimliğine yönelik doğrudan bir inceleme ve çalışmaya rastlanmamaktadır.

Ancak Şîs (as)’ın babası Hz. Âdem’den almış olduğu ve evlatlarına verdiği, ahlâk kitaplarında rastlanan beş maddelik öğütte; adeta idârî anlamda dünya ve ahretin ma‘mûr edilebilmesi için olmazsa olmaz prensipler belirlenmiştir. Belki temelde Hz. Âdem ile özdeşleşse de bu beş öğüdün Şîs (as)’ın eliyle ondan sonra yaygınlaşmış olması ve Peygamberî bir geleneğe dönüşmesi kayda değerdir.

Hz. Âdem (as)’in, vefatından önce oğlu Şîs (as)’e ve dolayısıyla bütün insanlığa beş maddelik mühim bir öğütte bulunduğunu kaydederler. Ders ve ibret dolu bu nasihatlar şöyledir:

“— Ey Şîs! Oğullarına söyle:

  1. Dünyadan ayrılmayacaklarmış gibi bakmasınlar. Buradan bir gün göçüp gideceklerini düşünsünler.
  2. İnsanlara söyle, hiç kimsenin sözünü düşünmeden kabul etmesinler. Biraz düşünüp doğruluk derecesini incelesinler.
  3. Oğulların yapacakları işin sonunu iyi düşünsünler… Eğer ben yasak ağacın meyvesinden yerken, bu işin sonunu düşünseydim, başıma gelen gelmeyecekti…
  4. Bir işe başlarken içlerinde o işe ait bir endişe ve isteksizlik olursa, işi tekrar düşünüp, yeniden tetkik etsinler.
  5. Doğruluk derecesini kesin olarak bilemedikleri işlerde de bilenlere sorsunlar. Dürüstlüğüne inandıkları kimselerle yaptıkları istişare neticesinde, varacakları karara göre hareket etsinler.

Eğer ben meleklere başvurup işimin sonunu onlarla konuşup karara bağlasaydım, başıma gelenlere katlanmak zorunda kalmayacaktım.”[6]

Hem Hz. Âdem’den alınan bir vasiyet gözüyle, hem de idarenin intizamının temini açısından bu beş öğüdü değerlendirmeye çalışalım.

BİRİNCİ ÖĞÜT:

Dünyadan ayrılmayacaklarmış gibi bakmasınlar. Buradan bir gün göçüp gideceklerini düşünsünler.

Bu öğüdün idârî yansıması, İslâm’ın Çalışma Politikası olarak isimlendirilebilir. İslam’ın Çalışma Politikası şöyle özetlenebilir:

Çalışmak mutlak manada iki türlüdür: Biri dünyaya dönük, diğeri âhirete dönük çalışmaktır.

İslam politikası gereği her ikisini birbirinin tamamlayıcısı olarak kabul etmektedir. Zira dünya âhirete hazırlık alanıdır.

Kur’an-ı Kerim, kendisine tâbi olan insanların tamamen dünyayla meşgul olmalarını, sadece dünya için çalışmalarını ve maddeye karşı aşırı hırs göstermelerini de yasaklamıştır. Zira her iki anlayış da doğru değildir. Çünkü hayattan uzak kalınması, insana verilen fikrî ve bedeni enerjinin, zihnî ve iradî gücün ve çalışma kudretinin boşa harcanmasıdır, insanın omzuna yüklenen kâinatın îmâr edilmesi görevinin yerine getirilmesinde ihmalkâr davranılmasıdır. Ayrıca sadece dünya için çalışmak, sevgi ve yardımlaşmayı terk etmeyi, merhametsizleşmeye, açgözlülüğe ve cimriliğin alışkanlık haline gelmesine, kin ve düşmanlığın artmasına, maddeperestliğin artmasına sebep olur.

Kur’an-ı Kerimdeki çalışma politikasının sistemi ise, dünyanın ahiretle mutlak irtibat kurması, ikisi arasındaki tamamlayıcılık anlayışının gerçekleştirilmesi, dünyanın ahiretin tarlası şeklinde telakki edilmesi ve insanoğlunun hem dünya hem de ahiret hayatında mutluluğa erdirilmesi esası üzerine kurulur.

Konuyla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de:

“Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde fesat çıkarmağa çalışma. Allah fesat çıkaranları sevmez.”[7] denilmektedir.

Yüce Allah bu ayette başlıca üç noktaya dikkatlerimizi çekmektedir:

  1. Bizlere verilen dünyaya ait imkânların ve yetkilerin öncelikle âhirete yatırım yapacak şekilde değerlendirilmesi ve gözetilmesi için kullanılması,
  2. Bununla birlikte, dünyanın ve ondan faydalanmanın da tamamen terk edilmemesi,
  3. İyilik yapılması ve insanların zararına sebep olacak şekilde, fitne ve fesat çıkarılmaması.

Bu konuda Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmaktadır:

“Sizin en hayırlınız, ahireti için dünyasını, dünyası için ahiretini terk etmeyip her ikisini birlikte yürüteninizdir. Zira dünya ahirete ulaştırıcı bir vasıtadır. Sakın insanlara yük olmayınız.”[8]

Bu ve bunun gibi âyet ve hadislerdeki dünya âhiret dengesini kurabilecek birinci basamak çıkıldıktan sonra ikinci olarak bilinmelidir ki; İslam’da dünya, imanla amel etme; ahiret ise, hesap ve adalet yeridir.

Bu ikinci merhalenin zikredilmesi özellikle şu vurgu içindir: Ahiretteki hesapta ise, dünyanın mal, evlat ve makam gibi değerleri değil, bunların dünyadaki kullanılış şekilleri etkili olacaktır. Bir başka deyişle, insanlar dünyadaki imkânlarını ne derece âhiret için kullandığı açısından değerlendirilecektir. Belki de Hz. Şîs (as)’in öğüdünün ilk maddesi evvel emirde bizlere bunu ifade buyurmaktadır.

İKİNCİ ÖĞÜT:

İnsanlara söyle, hiç kimsenin sözünü düşünmeden kabul etmesinler. Biraz düşünüp doğruluk derecesini incelesinler.

Bu öğüdün idârî yansıması, İslâm’ın Düşünme Politikası olarak isimlendirilebilir. Bu anlamda ilk söz de şudur ki; İslâm, düşünmeyi adeta bir sanat icrası olarak kabul etmektedir. Bu sanatın icrası için de şu temel kurallar konulmuştur:

1.Dünya hayatında doğru olduğu kesin olarak bilinmedikçe bir bilgi, doğru kabul edilmemeli, her zaman müzâkere ve istişare kapısından geçilmeli[9], yeni düşünce ve alternatifleri dinlemeye ve kabul etmeye zihin her zaman hazır tutulmalıdır.

2.Hayat şartları hızlı ve çabuk davranmaya mecbur etmesine rağmen, fıtratımız aceleci olmaya yatkın olmasına rağmen[10], acele etmekten ve önyargılı davranmaktan mümkün olduğunca kaçınmalıdır[11].

  1. Doğru düşünebilmek için tecrübelerden faydalanılmalı;fikirler, tecrübe süzgecinden geçirilmelidir.
  2. Düşünürken, doğruluğun araştırılması temel şart olmalı[12], bunun yanında düşünme yeni bir teşebbüse sebebiyet vermeli; bir başka deyişle düşünürken mahza reddetmek için değil; reddedilenin yerine alternatif koyabilmek için olmalıdır.
  3. Düşünme ve üretme, benlik ve bencillik için değil; teoriyi pratiğe dönüştürebilmek için olmalıdır.

Neticede diyebiliriz ki, Hz. Şîs (as)’ın ikinci öğüdü, bizlere idarede düşünce dinamizmi kazandırmaktadır. Statik ve alışılagelmiş bir idareyi bir kenara bırakan, anlık fikrî dinamizmi gerekli kılan bir idareyi tavsiye buyurmaktadır.

ÜÇÜNCÜ ÖĞÜT:

Oğulların yapacakları işin sonunu iyi düşünsünler… Eğer ben yasak ağacın meyvesinden yerken, bu işin sonunu düşünseydim, başıma gelen gelmeyecekti…

Makalemizin sıkıcı olmaması hasebiyle bir diğer makalede devam etmek temennisiyle…

[1]İbnSa‘d, Tabakât, I, 37; Taberî, Tarih, I, 76; İbn-i Asâkir, Tarih, VI, 354.

[2]A‘lâSûresi, 87/18; Zemahşerî, Keşşâf, IV; 245.

[3]İbn-i Hişâm, Sîre, I, 3; İbnSa‘d, age., I, 39; Belâzûrî, Ensâbu’l-Eşrâf, I, 3; Yakûbî, Tarih, I, 76; TDV, İslam Ansiklopedisi, Şît maddesi, XXXIX, 214-215.

[4]Taberî, age., I, 152, 153, 162, 163; İbn-i Kuteybe, el-Ma‘ârif, 20, 22; İbn-i İshâk, Sîre, I, 2, 163.

[5]Taberî, age., I, 75, 76, 79, 81, 86; Yakubî, age., I, 7, 8; İbn-i Esîr, Kâmil, I, 47, 54; İbn-i Asâkir, age., VI, 260, 359, 360; İbn-i Kesîr, Kasasu’l-Enbiyâ, 50-51; M. Asım KÖKSAL, Peygamberler Tarihi, I, 67-75.

[6]İbn-i Kesîr, age., 50-51; M. Asım KÖKSAL, Peygamberler Tarihi, I, 69-70.

[7]Kasas, Sûresi, 28/77.

[8]el-Menâvî, Muhammed Abdurrauf, Feyzü’l-Kadîr Şerh-u Câmii’s-Sağir, V, 364, Hadis No: 55794; Ramuzu’l-Ehadîs, 363.

[9]ŞûrâSûresi, 42/38.

[10]EnbiyâSûresi, 21/37.

[11]MâideSûresi, 5/8; A‘râfSûresi, 7/135; SâdSûresi, 38/26.

[12]Hucûrat, 49/6.

MAKALEYE YORUM YAZIN



FACEBOOK YORUM


ÇOK OKUNAN HABERLER
gazete manşetleri

E-BÜLTEN ABONELİĞİ